10 Şubat 2010 Çarşamba

Allah Rızası

Allah Rızası
Allah (cc)'a kalpten yönelen, O'na samimi olarak iman eden Müslümanları diğer insanlardan ayıran en büyük fark, Allah (cc)'ın sonsuz kudretinin farkında olmalarıdır. Bu gerçeğin farkında olmak, Allah (cc)'ın varlığını ve büyüklüğünü gereği gibi takdir etmek, aynı zamanda da O'ndan gereği gibi korkup sakınarak, sonsuz güç sahibi Rabbimiz’in rızasını kazanmaya çalışmaktır.

İnsanların bir kısmı, bu gerçeğin farkında olmadan yaşarlar. Onların hayattaki tek amaçları, bu dünyada mutluluk ve rahatlık elde edebilmektir. Bu dünyada elde edecekleri maddi kazanç, geçici hevesler ve menfaat, en büyük beklentileridir. Ölümden sonrasının ne olacağını düşünmez, Allah (cc) için yaşanması gerektiğini bilmez ve hayatlarını büyük bir gaflet içinde geçirirler. Dünyevi hedeflerine ulaşabilmek için tüm imkanlarını kullanır ve büyük çabalar harcarlar. Ama bunların dünya hayatının bitimi ile sona erecek ve insanı asla tatmin etmeyecek geçici beklentiler olduğunun farkında değildirler. Bu nedenle, asıl hedeflemeleri gereken ahiret yurdunu unutmuşlardır. Böyle kişilerin durumu, bir Kuran ayetinde şöyle tarif edilir:

Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 109)

Hayırlı insan, tüm yaşamını Allah (cc) korkusu ve hoşnutluğu üzerine kurmuş olan insandır. Yüce Rabbimiz'in kudretini, gücünü ve rahmetini takdir edebilen insandır. İşte bu nedenle, müminin dünyadaki asıl amacı, Allah (cc)'ın razı olduğu bir kul olmak için çalışmaktır. Kendisini bu amaca ulaştıracak olan her yolu dener ve bunun için ciddi bir çaba gösterir. Allah (cc)'ın rızasına uyduğu sürece, sonsuz nimet ve rahmet sahibi olan Allah (cc)'ın dostu olma güzelliğine kavuşacak olmanın şevkini yaşar. Böyle bir insan için ölüm bir yok oluş değil, nimetlerle dolu sonsuz hayata bir geçiştir.

Allah (cc)'ın rızasına uyan bir insan için dünyadaki geçici zevklerin, maddi kazançların ve boş menfaatlerin de bir değeri yoktur. Bunların tümünü yaratanın Allah (cc) olduğunu, asıl güzellik ve nimetleri kendisine sonsuz miktarda sunacak olanın da yüce Allah (cc) olduğunu bilmektedir. İşte bu nedenle salih bir Müslüman, daima Allah (cc)'a yönelir, sonsuz nimetlerin en mükemmelinin ikram edileceği cenneti hak etmek için Allah (cc) rızası için çaba gösterir. Çünkü Allah (cc) sadece rızasına uyanları doğru yola iletecektir:

Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Maide Suresi, 16)

Bu makale, Önce Vatan gazetesinde 10 Mart 2006 tarihinde yayınlanmıştır.

Bu eser 644 kez incelendi.

Salih müminlerin Yüce Allah (cc)'a olan sevgileri çok güçlüdür. Kendilerini yoktan var edenin, sayısız nimetleri hizmetlerine verenin, onları her an gözetip kollayan ve koruyanın Cenab-ı Allah olduğunu bilirler. Tüm varlıkların ancak O'nun izniyle hayat bulduklarına ve yine O'nun dilemesiyle bir gün mutlaka yok olacaklarına, baki kalacak olanın yalnız Allah (cc) olduğuna iman ederler. Bu gerçeği kavradıkları için tüm sevgilerini kendilerini yaratan ve tek sahipleri olan Allah (cc)'a yöneltirler. Öyle ki Yüce Allah (cc)'ı, gördükleri, bildikleri, kavradıkları her şeyden ve herkesten çok daha fazla severler.

Kuran'da haber verilen, "... O, ne güzel mevladır (sahip) ve ne güzel yardımcıdır." (Enfal Suresi, 40) ayetinde de bildirildiği gibi Allah (cc)'tan daha güzel bir veli ve yardımcı olamayacağının bilincindedirler. Üstün bir imana sahip olan Hz. İbrahim'in Kuran-ı Kerim'de yer alan bir duasında da bu anlayış çok açık bir biçimde görülür:

Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; Bana yediren ve içiren O'dur; Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur; Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur; Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat. (Şuara Suresi, 78-83)

Salih müminler, yaratılmış olan diğer tüm varlıkları da, Cenab-ı Allah (cc)'a olan sevgileri ve bağlılıklarıyla doğru orantılı olarak severler. İnsanlara olan sevgilerindeki ölçü, onların Allah (cc)'ın emrettiği ahlakı üzerlerinde ne derece taşıdıklarına bağlıdır. Yüce Allah (cc)'ın emir ve yasaklarına titizlik gösteren, O'nun emrettiği ahlakı en güzel şekilde yaşayan kimselere karşı derin bir sevgi beslerler.

Derin bir imana sahip olmayan kimselerin ise, Allah (cc) sevgisinde bir zayıflık olduğu görülür. Bu kimseler, kendilerini yaratan ve hayat verenin, her yerde gözetip kollayanın, sayısız nimetleri kendilerine bağışlayanın Yüce Allah (cc) olduğunu aslında bilirler. Ancak hayatlarının büyük bir bölümünde bu gerçeği unuturlar veya göz ardı ederek yaşarlar. Allah (cc)'ın yarattığı varlıkların Allah (cc)'tan bağımsız bir güce sahip olduklarını zannederler. Bu nedenle de bu varlıklara Allah (cc)'tan bağımsız bir sevgi duyarlar. Kuran'da bu kimselerin durumu şöyle haber verilir:

İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür... (Bakara Suresi, 165)

Unutmamak gerekir ki, gerçek sevgiyi yaşayabilmek, dünya üzerinde insana verilmiş en büyük ve en güzel nimetlerden biridir. Ve bu nimet, Allah'ın samimi ve derin olarak iman eden, gönülden iman edip teslim olan kullarına bir lütfudur.

Bu makale, Vakit gazetesinde 01 Aralık 2005 tarihinde yayınlanmıştır.

Bu eser 641 kez incelendi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder